Sonuçlara ve Dezenformasyonlara Dair
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, MHP’nin ve AKP’nin oy oranları dışında gerek sonuçlara dair gerekse seçmen ve aday tutumlarına dair öngörülerimin gerçekleştiğine şahit oldum. Bu beni sevindirmedi tabii ki, yanılmış olmayı gerçekten çok istedim çünkü. Fakat görünen köy kılavuz istemez. Türkiye’nin siyasi tarihini iyi okumuş, bu ülkenin toplumunu biraz tanımış herkes bu öngörüler etrafında birleşmişti zaten. MHP konusundaki yanılgının temelinde de AKP’yi gözümüzde çok büyütmüş olmamız var bence. Güçlüden yana olma fetişi olan MHP’liler uzun yıllardır oylarını AKP’ye veriyorlardı. Dolayısıyla bugün iki partinin bir olmasından cesaret bularak kendi partilerine oylarını gönül rahatlığıyla verebildiler. Bu bana şunu gösteriyor, AKP’nin seçmenleri arasında sadece bu güç fetişisti Ülkücülerden değil, aynı fetişe sahip Kürtlerden, Milli Görüşçülerden ve Ulusalcılardan da bir grup insan var. Dolayısıyla diğer partilerin güçlenmesi durumunda AKP’nin çözünmesi oldukça ivmeli bir şekilde gerçekleşecek gibi duruyor.
Seçim sonuçlarına niceliksel bir müdahalede bulunulduğunu, rakamlarla ilgili herhangi bir manipülasyon yahut hile yapıldığını düşünmüyorum. Gelgelelim, önceden de bahsettiğim gibi bu seçimin adil ve demokratik olma ihtimali zaten yoktu. Devlet imkanlarıyla, tehditlerle, zorbalıkla ve rüşvetlerle kampanya yürüten, medyanın %99’unu kendi yönlendiren ve kalan %1’ini de aktif kontrol altına alan mevcut siyasi iktidarın ve onun adayının seçimi kazanmasında tabii ki adaletten söz edilemez. Öte yandan, ana akım muhalefetin seçmeni bu konularda ne kadar çekilmez olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Seçim günü sandık kurulunda görevliydim ve sabah 6’dan gece 11’e kadar, sandığın kurulmasından sonuçların YSK’ya teslim edilmesine kadar aktif olarak görev aldım. 2014’ten beridir de yaptığım şey tam olarak bu, ortama da prosedürlere de hakimim. Ama bu çok bilmiş kitle yaydığı dezenformasyonlarla ne kadar usulden ve hukuktan bihaber olduğunu, ne kadar gereksiz efor sarf ettiğini yine herkese ilan etti. Bazı komik hurafelerden bahsedeyim burada. Oy verme işlemi esnasında yayılan bir uçucu mürekkep muhabbeti vardı. CHP’nin çok oy aldığı yere uçucu mürekkepler gönderilmiş güya. Şimdi akıl var, mantık var. Uçucu mürekkep diye bir şey var ama oyun kime verildiğini tespit ederek duruma göre silinen bir mürekkep yok. Dolayısıyla eğer böyle bir şey olsaydı bir sandıktaki 400 oyun tamamı geçersiz çıkardı. Bunun oluşturacağı şüphe de, hukuksal alandaki meşruiyetsizliği de oldukça açık. Oldu olacak elinden zıplayarak kaçıp kendiliğinden Erdoğan’a basan mühür de dağıtılsın. Bir başka serzeniş Anadolu Ajansı’nın YSK’dan önde olması üzerinden yayıldı. Bunun doğru olmayan bir sonucu dayatma hamlesi olduğuna dair dedikodular döndü. Halbuki bu her zaman böyledir. Anadolu Ajansı’nın kaynağı hiçbir zaman YSK olarak gösterilmedi zaten, AKP’li görevlilerin sandıklardan topladığı tutanaklara dayalı sonuç açıklar AA. Onların elinde ne sonuç varsa muhalefet partilerinin beraber kurduğu ve verilerini birbirlerini açtığı Adil Seçim Platformu’nda da aynı sonuçlar vardı. Bu yüzden itiraz olmadı, yoksa birileri kaçırıldığı, tehdit edildiği için falan değil. He öte yandan, asıl yalancılığı AA değil, “Bizdeki tutanaklara göre şu an İnce ile Erdoğan 40-40 başa başlar” diye açıklama yapan CHP’li milletvekilinden tutun tabandaki gönüllü teyzesine kadar görevliler gerçekleştirdi. Ama benim favori tayfam, seçim günü prosedürlerin nasıl işlediğini bilmeden, oyların sisteme nasıl işlendiğine dair bir fikri olmadan ve itirazın kimlerce ve hangi kanıtlarla yapılacağından bihaber olup da gecenin bir yarısı hâlâ sosyal medyada #sandıklarasahipçıkın yazan tayfadır. Sürecin içinde yer almayıp dışarıdan sosyal medya paylaşımlarıyla akıl veren, seçmenini gerek sonuçlara dair gerekse kampanya sürecindeki mitinge katılım sayıları ya da anket sonuçları gibi olgulara dair yalanlarla kandıran, komplo teorileri üretmekten başka bir işe yaramayan, sokakta oyun oynayan bir çocuğun mızıkçılığıyla her yenilgide kendinden başka herkesi ve her şeyi suçlayan ve hilesiz, komplosuz bir ortamda kesinlikle kendinin kazanacağını sanan bu insanlar muhalefetin yıllardır süregelen ağır hezimetlerinin asıl müsebbibilerdir. Bu zihniyet mevcudiyetini muhafaza ettiği müddetçe Erdoğan pusulada olduğu her seçimden ezici üstünlükle çıkacaktır.
Cumhur İttifakı ve Erdoğan
Cumhur İttifakı meclisteki çoğunluğu alarak bu seçimin en sallantıda olan cephesinden zaferle ayrıldı. Yeni hükümet sistemindeki cumhurbaşkanlığının yanına meclisteki bu çoğunluğun eklenmesi mutlak bir totaliter yönetim yapısının kanıtı hâlinde. AKP’nin bu çoğunluğu tek başına sağlayamamasını Bahçeli’nin bir fırsata ve şantaj aracına dönüştüreceğini düşünenler ne yazık ki hayal görüyorlar. Önümüzdeki 5 yıllık süreç içerisinde MHP grubunun hiçbir AKP önergesine red oyu vermeyeceği kanaatindeyim.
Erdoğan cephesi için ise sonuç hiç de sürpriz olmadı bana göre. Bundan 1 yıl önce “Erdoğan başkan olsun mu?” sorusuna “Evet” diyen %51,4 varken bugün “Başkan kim olsun?” sorusuna “Erdoğan” yanıtından farklı bir yanıt gelmesini beklemek biraz hayalperestlikti. Bu 51,4’ü 52,6’ya taşıması ise apaçık bir şekilde rakiplerinin beceriksizliğidir. Erdoğan yarın öbür gün yabancı bir ülkede mevkidaşını ziyaret ettiğinde sohbete başlasalar ve dese ki “Yahu işte bizde de seçim vardı, gaf üstüne gaf yaptım kampanya boyunca. Mesela daha doğmamışken okula gittiğimi söyledim, ben yokken açılmış üniversiteleri, havalimanlarını ben açtım dedim, önümdeki prompter bozulunca dondum kaldım, bir şehre başka bir şehrin ismiyle hitap ettim, ülkeye buzdolabı ve fırını benim getirdiğimi iddia ettim, vaat olarak sadece bahçelerde yuvarlanmayı ve kahvelerde çay-kek yapmayı sundum. Üstelik tüm bunlar olurken de ülke ekonomik krizin eşiğine gelmiş, para birimimiz dramatik bir şekilde değer kaybetmiş, faizler yükselmiş, cari açık rekor kırmış ve ham gıda fiyatları ateş pahası olmuştu. Yine de ben kazandım”, ikisini birden alır bir kahkaha ve dakikalarca susamazlar.
CHP ve İnce
Bu seçimin en başarılı karakteri bence Kılıçdaroğlu’dur. Hem millet ittifakının kurulmasında, hem HDP’nin barajı aşmasında hem de İnce’nin bu kadar popülerleşmesinde kendisinin fedakarlık bilinci çok önemli rol oynamıştır. Ve evet, kendisinde liderlik vasfı yoktur. Çünkü kendisi kibirden uzak, paylaşımcı ve makul düşünen bir karaktere sahiptir. İnce kampanyası boyunca ve seçim sonrasında adeta Brütüslük icra etmektedir. Bugün CHP’nin önünde insanlar toplanıp Kılıçdaroğlu’nu istifaya ve İnce’yi başkanlığa davet ediyorlarsa bunun tek nedeni seçim süreci boyunca İnce’nin kendi reklamı için çalışmış olmasıdır.
Çok açık söylüyorum, İnce bu seçimi kazanmak için bir tek hamle yapmadı. Yukarıda bahsettiğim %51,4’lük ‘Evet’ blokundan bir tek kişiyi kendisine çekecek ne bir eylemde ne de bir söylemde bulundu. Sadece kendi tabanına umut tacirliği yaptı. Bugün partisinden fazla oy almasının nedeni partisinin liderinden daha başarılı olması değil, yalanlarla ve boş vaatlerle muhalif seçmenin umuda olan bu açlığından, üzerindeki baskıdan kaynaklı bu yorgunluğundan istifade ederek diğer muhalif adayların adeta yok sayması ve onların oylarını çalmasıdır. Bu yüzdendir ki Akşener de Demirtaş da kendi partisinin oylarından daha az oy almışlardır. Çünkü Erdoğan’ın gitmesini isteyen herkes İnce’nin “Ben size bir sır vereyim mi, bu iş tamam” , “%55 oy alacağım” , “Mitinglerime milyonlarca insan katıldı” gibi yalanlarına inanmış ve milletvekilliği seçiminde desteklediği parti hangisi olursa olsun cumhurbaşkanlığında İnce’yi adeta bir çatı aday olarak görmüş ve ona oy vermiştir. İnce ise bu şekilde kendi küçük dünyasında bir aylığına başkan hayatı yaşarken, keyfi kaçmasın diye Erdoğan’ın seçmenine hiç bulaşmamıştır. “Kimsenin korkmayacağı bir cumhurbaşkanı olacağım” derken her mitinginde hem seçmenlerini hem de yanında çalışan emekçileri azarlamış, “Benim şöyle diplomam var, böyle kuantum biliyorum” derken canlı yayındaki bir televizyon programcısına attığı mesajın haberleştirileceğini düşünememiştir. “Bu seçimi kazansam kazansam ben kazanırım” mesajı vererek diğer muhalif adaylarından oy çalmış, seçimden sonra da suçu yine onlara atarak “Diğer muhalefet adayları düşük oy aldı, o yüzden böyle oldu” demiştir. İnce bir aylık küçük bir Erdoğancılık oynamış, bunu yaparken sadece söylemini değiştirerek muhalif kesimin hoşuna gidecek şekilde revize etmiştir. Bugün AKP sözcüsü Mahir Ünal gibi bir karakterin İnce’yi tebrik ederek “CHP’nin doğal lideri olmuştur” demesi de İnce’nin bu tutumunun Erdoğan’ı ve AKP’yi nasıl sevindirdiğinin kanıtıdır.
İyi Parti ve Akşener
İyi Parti 7 ay gibi kısa bir sürede alabileceği maksimum oyu alarak bence nispeten başarılı bir seçim süreci geçirdi. Akşener’in partisinden daha düşük oy almasının nedenini yukarıda bahsettiğim gibi İnce’nin saman altından su yürütme stratejisine bağlıyorum. İnce’nin sadece muhalif seçmene yönelik yaptığı şovun bir kurbanı da Akşener oldu. İyi Parti’ye dair büyük umutlar besleyen milliyetçi insanların hayal kırıklığını anlayabiliyorum, fakat önceki yazımda da belirttiğim gibi ülkenin seçmen profilini ve mevcut partileri göz önünde bulundurunca alınabilecek en fazla oy buydu zaten. Akşener ve İyi Parti’nin Erdoğan sonrası için belki farklı bir kaderi olabilir ama Erdoğan siyasette aktif olduğu sürece mevcut durumunun değişmeyeceğini düşünüyorum. Öte yandan Akşener MHP liderliğini alabilseydi bugün çok farklı şeyler konuşuyor olabileceğimiz de bir gerçek. Erdoğan da yıllar önce bunu gördüğünden MHP kurultayına himayesi altına aldığı yargı gücüyle fiilen müdahalede bulunmuş ve Bahçeli’nin yerini sağlamlaştırmıştır. Seçim hilelerinden bahsederken ana akım muhalefetin tabanı “AA şu sayıyı vermiş, YSK şu kararı almış” demektense işte tam da böyle şeylere odaklanmalı.
HDP ve Demirtaş
Şu sonuçlara dair teselli olabilecek bir tek şey varsa o da Cumhur İttifakı’nın tek başına anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşmamasıdır. Sonuçlar açıklanırken HDP %9,9 iken bu sayının üzerinde milletvekiline sahiplerdi. HDP’nin barajı geçmesi bu ülke demokrasisine dair elde kalan son kaledir. Öte yandan, HDP de ilk büyük yenilgisini bu seçimde aldı bence. İktidar olmak ya da ana muhalefete yerleşmek gibi hedeflerle kamuya açılmayan HDP, üç yıldır kendine hedef koyduğu “Seni başkan yaptırmayacağız” söyleminde bugün resmen mağlubiyete uğradı. HDP’nin bundan sonraki yol haritasını kestirmekte büyük zorluk çekiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da HDP’nin meclisteki en demokratik, en çok sesli, en renkli parti olmasının yanında aynı zamanda en yalnız parti de olduğudur.
Demirtaş sadece dört duvar ve bir ketılla hem kendi tabanının umutsuzluğa kapılmasını hem de diğer parti seçmenlerinin HDP’yi baraj atlatmak için oy verirken tereddüt etmesini engellemeyi başardı. Kendisi hem yaşı itibariyle hem de aktif siyasette başından geçenlerle ülkedeki uzun vadeli siyaset için önemli bir potansiyel. Lakin ne yazık ki bu sonuçlarla birlikte onun geleceği de Erdoğan’ın ellerinde gözüküyor.