Rektörün Meşrulaştırıl(ama)ması Üzerine

Neden bu yazıya gerek var?

M. Verşan Kök’ün rektör olması ve sonrasındaki eylemleri ODTÜ’nün son iki yılının eskimeyen gündemi konumunda. Hem bireysel hem de kitlesel ölçekte rektör ve öğrenciler arasında karşılıklı bir harp durumu mevcut. ODTÜ’lü öğrencilerin tutuklanmaları, ÖTK üyelerinin görevden alınmaları, okuldaki polis tacizinin sürekli artması, öğrenci topluluklarının kapatılması, kampüsteki alanların ve ağaçların belediyeye, KYK’ya, şirketlere mütemadiyen kurban edilmesi gibi birçok olumsuzluğun merkezinde bulunmasına rağmen Verşan Hoca kendine bir meşruiyet temeli bulmuş gibi gözüküyor. Zira bundan iki yıl önce beni cep telefonumdan arayarak sunduğu argümanı her geçen gün daha fazla öğrenciden ve daha da kötüsü akademisyenden duymaya başladım. O zamanlarda kendi kafamda bu argümanın pek de geçerli olmadığını idrak etmiş ve Verşan Hoca’ya buradan ekmek çıkmayacağını düşünmüştüm. Ama görüyorum ki bu görüş güçlendi ve kabul görür hâle geldi. İşte bu yazıyı, neden Verşan Kök’ün rektörlüğünün bu argümanla meşrulaştırılamayacağını anlatmak için yazıyorum.

Peki neydi bu argüman?

Ben görevi kabul etmeseydim de dışarıdan, ODTÜ’lü olmayan biri kayyum olarak buraya atansaydı daha kötü olmaz mıydı?

Evet, işte bu argüman ne yazık ki birçok ODTÜ bileşeni tarafından inandırıcı bulunmakta. “En azından başımızdaki ODTÜ’lü” tesellisi yersiz bir avunmadan başka bir şey değil. Çünkü birazdan yapacağım gibi birazcık irdelendiğinde, bunun bize sağladığı herhangi bir fayda olmadığı görülecek.

Bu argümanda problematik olan ne?

Mantık yürütmemi size açıklamadan önce ısrarla rica ediyorum ki eğer bir boşluk, bir yanlışlık fark ederseniz lütfen benimle paylaşın. Böylece argüman ve/veya karşı argüman üzerine konuşabilir ve bunları beraber geliştirebiliriz.

Ön kabulümüz şu: ODTÜ’yü ODTÜ’lü olmayan birinin yönetmesi, ODTÜ’lü birinin yönetmesinden daha kötüdür. Dolayısıyla Verşan Hoca’nın rektör olması ODTÜ’nün iyi bir durumda olmasının nedenidir. Eğer ODTÜ’nün zaten oldukça kötü bir durumda olduğunu düşünüyorsak Verşan Hoca baştan kaybediyor demektir. Çünkü kendisini meşru kılan yegane şey o bu fedakarlığı yapıp görevi almasaydı ODTÜ çok kötü bir duruma düşerdi inanışı. Ha eğer ODTÜ öyle ya da böyle iyi bir durumdaysa, yukarıda bahsettiğim ön kabulün geçerli olabilmesi için Verşan Kök’ün ODTÜ’ye başkalarının yapacağı en az bir kötülüğü yapmıyor olması gerekiyor. Bu bağlamda incelememiz gereken şey ODTÜ’ye ne gibi kötülüklerin yapılabileceğidir. ODTÜ’nün siyasi geleneğini ve ana akım toplumsal dayatmalardan sıyrılabilen kampüs yaşamını düşündüğümüzde, buna üniversitelerin doğal, kendinden menkul karakteristiği olan özerkliği ve özgürlüğü eklediğimizde ve son olarak ülkede her geçen gün katlanarak artan muhafazakar tahakkümünü ve hem otoriter hem de totaliter olan yeni yönetim biçiminin politik gücünü de hesaba kattığımızda; ODTÜ’ye yapılacak kötülüğün mevcut siyasi iktidar hatta direkt mevcut faşist tek adam yönetimi kaynaklı bir dönüştürme girişimi olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.

Bu dönüşümün henüz tamamlanamaması Verşan Hoca’nın argümanını güçlendiren bir durum. Ama bu durumun temelini eşelemekte büyük fayda var. Mevcut durumun üç nedeni olabilir:
1. Siyasi iktidar ve saray yönetimi, ODTÜ üzerindeki dönüştürme çabasını o kadar da olmazsa olmaz görmüyordur ve başka meseleleri önem sırasında daha öne koymuş olabilir.
2. Öğrenci örgütlülüğü ve eylemselliği hâlâ ODTÜ’de bir caydırıcı güç olabilir.
3. Gerçekten Verşan Hoca’nın bir ODTÜ’lü olarak bu dönüşüme karşı sergilediği bir duruş olabilir.

Birinci durumun geçerli olduğunu düşünmek ülkedeki siyasi konjonktür ile çok da uyuşmamakta. Gerek ODTÜ’nün onlarca yıldır siyasilerin ve zenginlerin salyalarını akıtarak gözünü diktiği değerli arazisine yapılan saldırılar, gerek ODTÜ’de üretilen aktif ve sivri muhalefet, gerekse iktidarın seçmen tabanını oluşturan muhafazakarların yaşam biçimiyle oldukça ters düşen ODTÜ’deki günlük hayat pratikleri okulumuzu iktidar ve saray için oldukça önemli bir hedef kılmakta. Yine de, tüm bunlara rağmen birinci durumun geçerli olduğunu kabul ettiğimizde ise Verşan Hoca’nın bu durumda ODTÜ’ye sağladığı herhangi bir koruma yok demektir. Çünkü bu durumda, ODTÜ üzerinde siyasi bir baskı ve tehdit olmadığından bir koruyucuya da gerek olmaz. Bir başka deyişle kayyum atanma bahsi zaten gündem dışı kalır. Bu durumda Verşan Hoca herhangi bir pratik fayda sağlamazken, yazının girişinde de bahsettiğim sorunların ve çok daha fazlalarının kaynağı olarak doğrudan bir zarar verici konumundadır.

İkinci durumun geçerli olduğunu da düşünmek ne yazık ki o kadar gerçekçi değil. Çünkü ODTÜ’deki öğrenci profili her geçen gün geleneksel köklerinden uzakta bir konuma evrilmekte. Apolitikleşme ve hatta sağ çizgiye kayma ODTÜ öğrencileri arasında sürekli yaygınlaşıyor. Ayrıca kolektivite ve üretim alışkanlıkları yerini bireyselcilik ve tüketim alışkanlığına yavaş yavaş bırakıyor. Üstelik gerek artan siyasi baskılar, gerek toplumsal yönlendirmeler, gerekse ekonomik kaygılarla ODTÜ öğrencileri günden güne daha kariyerist bir yapıya bürünüyor. Tüm bunlar olurken ODTÜ’deki parçalanmış sol öğrenci hareketleri hem birliktelikten oldukça uzak durumdalar hem de post-modern bir Marksizm peşinde bir kimlik siyasetine saplanıp kaldıklarından etkili ve geçerli siyaset üretemiyorlar. ODTÜ’de solculuk zaman içinde sol yumruk havada profil fotoğrafı çektirmeye evrilerek gücünü ve geleneğini yitiriyor. Bu durumda maalesef ODTÜ’deki öğrenci direnişinin bu devasa politik ve sosyal güç karşısında etkili bir savunma mekanizması olduğunu düşünmek mümkün değil. Yine de, tüm bunlara rağmen ikinci durumun geçerli olduğunu kabul ettiğimizde ise Verşan Hoca’nın bu durumda ODTÜ’ye sağladığı herhangi bir koruma yok demektir. Çünkü bu durumda ODTÜ’yü daha kötü günlerden koruyan şey Verşan Hoca’nın iradesi değil, öğrenci hareketinin caydırıcılığı oluyor. Eğer öğrenci hareketi bu kadar güçlü bir yapıdaysa, atanan kişinin ODTÜ’lü olup olmaması bir önem arz etmez hâle geliyor. Çünkü çevik kuvveti fizik çimlerine kadar davet eden, muhalif öğrencilerinin isimlerini polise teslim ederek gözaltı listesi oluşturan rektörümüzün ODTÜ’deki öğrenci hareketlerine sağladığı herhangi bir imtiyaz, yarattığı herhangi bir manevra alanı bulunmamakta.

Üçüncü durumun geçerli olabilmesi için ise Verşan Hoca’nın gücünün saraya karşı gelmeye yetiyor olması gerekiyor. Çünkü eğer sarayın ODTÜ üzerinde bir dönüştürme emeli mevcutsa, bunu engelleyebilecek güçlü ve örgütlü bir direniş ortada yoksa ve yine de hâlâ ODTÜ’de iyi olan şeyler varsa -yoksa zaten Verşan Hoca’nın herhangi bir meşruiyet iddiası olamayacağından yukarıda bahsettim- bunun nedeni gerçekten rektörün fedakar direnişidir. Bu durumda elimizde şöyle bir hikaye oluşuyor: Sarayın atadığı bir Verşan Kök ve atayabileceği potansiyel bir ODTÜ’lü olmayan şeytani kayyum rektör var. Saray ODTÜ’de bir şey yapmak istiyor, Verşan Kök bunu yapmıyor ve de bunun üzerine saray kayyum rektörü atamayıp “Neyse madem” diyerek geçip gidiyor. Bu hikayenin gerçekçi olmasının tek yolu var, o da Verşan Kök’ün gücünün sarayın gücünden daha büyük olması. Eğer durum buysa, evet o zaman Verşan Hoca var ve iyi ki de var, başımızdan eksik olmasın. Eğer durum bu değilse, o zaman zaten saray istediği zaman yine kayyumunu atayıp emelini gerçekleştirebilir. Bu durumda da Verşan Hoca o kadar da matah bir aktör olamıyor. Çünkü bunu engelleyebilecek unsur saraydan güçsüz olan rektörün bizatihi kendisi değil, ancak yükselen başka ve kolektif sesler olabilir. Dolayısıyla ODTÜ’yü koruyan şey Verşan Kök’ün rektör olmasıysa eğer, bunun mümkün olmasının tek şartı var: Verşan Kök > Recep Tayyip Erdoğan

Peki ya başka ihtimal yok mu?

Var. İnsanların gözden kaçırdığı bir ihtimal daha var: Saray kayyum atamıyor çünkü buna ihtiyaç duymayacak kadar memnun Verşan Hoca’dan. Evet Verşan Hoca olmasaydı dışarıdan kayyum olarak atanmış bir rektörümüz olabilirdi, ama kayyumun yapacağı işi hâlihazırda yapan ODTÜ’lü bir rektörün varlığı kayyum atamasını doğal olarak gereksizleştiriyor zaten. Bu da gerçekten Verşan Hoca’yı kendisinin iddia ettiği gibi ODTÜ’ye dışarıdan bir kayyum rektör atanmasının önündeki engel yapar, ama onun sandığı gibi kendisinin rektörlüğünü meşrulaştırmaz. Zaten aynı şeyi yapacak olan iki kişi içinden birinin ODTÜ’lü olması ona ODTÜ’de herhangi bir meşruiyet kazandıramaz. Sarayın dışarıdan atama yapmasını, sarayın isteklerini yerine getirerek önleyen bir rektörden okulumuza kahraman olmaz.

Bütün bu ihtimaller ve akıl yürütmeler arasında, günün sonunda geçerli olabilecek iki durum çıkıyor ortaya:
1. Verşan Kök, saraydaki Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi yerine dışarıdan bir başkasını atayamayacağı kadar güçlü bir kişi.
2. Verşan Kök, kendisi yerine dışarıdan bir başkasının atanmasına gerek olmayacak kadar iyi bir saray hizmetkârı.

Bu iki durumdan hangisinin geçerli olduğunu sizlerin sağduyusuna bırakıyorum. Eğer birinci durum geçerliyse, evet Verşan Kök’ün rektörlüğü meşrudur ve hatta gereklidir.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s